foto
ibrahim afacan
SİZ HİÇ ÖLÜMLE TANIŞTINIZ MI?
Mezarlık tecrübesi olanlar bilir.
Burada hayat hem var hem de yoktur.
Mezar taşları bile farklı farklıdır.
Bazı mezar taşları önce dikildiği için eskimiş, ihtiyarlamış.
Ama bazı taşlar da var ki; şaşa ve ihtişam nişanıdır sanki.
Ama önemli olan taş mı ki?
Yoksa dünyada edindiği mevkinin simgesi mi?
“Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık. Sen ölüp de onlar ebedi mi kalacaklar?” (21 Enbiya 34)
Göze çarpan, ölümlerin farklı tarihleri,
Kimi çok önce ölmüş, kimi çok daha sonra.
Kimilerinin mezar taşı bile yok!
Onlar çok önce ölenlerden.
Kimilerinin mezarı çok küçük,
Belki bebekken, belki küvezdeyken,
Belki de mahallenin dar sokağında top oynayıp, bisiklet sürerken
Ya da ani bir trafik kazasında hayata elveda derken.
“Ağzınızın tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayınız.” (Hadis-i Şerif)
Mezar taşlarını okurken, isimler farklı farklı.
Kiminin adı Fâtıma,
Kimininse Ali,
Furkanlar, Haticeler, İbrahimler, Zeynepler ve Yaşarlar…
Hem erkekler hem kadınlar,
Hem genç delikanlılar hem de kızlar,
Hem bebekler hem de yaşlılar,
Hiçbiri için yapılmayan ayrımlar.
“Tam vakti geldi mi, Allah hiç kimseye mühlet tanımaz.” (63 Münafıkun 11)
Burada ne dünya gailesi, ne ticaret, ne geçim derdi, ne borç, ne çek, ne de senet.
Ne giyim-kuşam, ne de yeme-içme derdi.
Yaşadığımız hayata dair hiçbir iz yok burada.
Her şey sakin ve durgun,
Olabildiğince masum.
Hiç kimse ses çıkarmadan yatıyor,
Birbirlerine bakıp, seyrediyorlar.
Ne telaş,
Ne kargaşa.
Başuçlarına dikilen güllerden, ekilen çiçeklerden, yeşilliklerden bile haberleri yok!
Çiçeklere hayat bahşeden su, onlara fayda vermezken.
‘Asr’ın içini doldurmuş kimileri, ömrü heyula ile geçmiş nice insan var burada.
“Her nefis ölümü tadacaktır.” (21 Enbiya 35)
Ağaçların arasından süzülen güneşin huzmeleri,
Kimi mezarları aydınlatırken;
Kiminin mezarını yalar geçer bir köşesinden.
Kiminin mezar taşı ise yosunla kaplıdır.
Kabirlerin içleri de öyle değil mi?
İmanın ışığı-nuru kimi makberi aydınlatırken, kimine biraz dokunur geçer.
Ya aydınlanmayan makberden nasıl bir feryat yükselir?
Duyan var mı?
“Biz, Allah’a aidiz ve elbette O’na döndürüleceğiz.” (2 Bakara 156)
Mezar kapısında zavallı bir meczup,
“Allah rızası için bir ekmek parası”
Mevtalar adına istenen ise bir Fatiha!
Hayret!
Nihayet farkına varmış birisi, hak olan gerçeğin,
Hüve-l Bâki!
Belki de görmeliydik hayatın baharında bu gerçeği,
Allah’ın bâki ve insanın fani olduğunu.
Bilmez ki, bir nefhanın ayakta tuttuğunu bedeni,
Ruhun Allah’a, cesedin toprağa kavuştuğunu.
“Her şeyin yaratılışını güzel yapan, insanı yaratışına çamurdan başlayan, sonra neslini hakîr bir sudan, bir meniden meydana getiren; sonra (organlarına) şekil veren, ruhundan üfleyen, öylece size kulaklar veren işte O’dur. Buna rağmen ne kadar az şükrediyorsunuz.” (32 Secde 7–9)
İşte bahsedilmeye çalışılanın adı;
ÖLÜM!
Bilmem tanış olabildiniz mi?
İbrahim AFACAN
Yorumlar
Yorum Gönder