Ana içeriğe atla

TEKASÜR SURESİ


TEKÂSÜR SÛRESİ ●


MEALİ
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla…

  1. (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.'
  2. Öyle ki (bu,) mezarları ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü.
  3. Hayır; ileride bileceksiniz.
  4. Yine hayır; ileride bileceksiniz.
  5. Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız, (böyle yapmazdınız.)
  6. Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette göreceksiniz.
  7. Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne'l Yakîn) görmüş olacaksınız.
  8. Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz.


        GENEL BİLGİ
Tekâsür suresi, Kur’an-ı Kerim’in 102. suresi olup, 8 ayetten oluşmaktadır. Mekki bir suredir. Kevser suresinden sonra, Maun suresinden önce inmiştir. İlk ayette geçen, Tekâsür kelimesi, sureye isim olmuştur. Elhâküm ve Makbûre isimleriyle de anılmıştır.


       SEBEB-İ NÜZUL
1- Yahudiler hakkında nazil olduğuna dair rivayet vardır. “Onlar: ‘Biz filan oğullarından, filan oğulları da filan oğullarından çokturlar’ dediler ve çoklukla övünmeleri onları meşgul etti de, delâletleri üzere öldüler.
2- Kureyş’ten iki kabile olan, Abdimenaf oğulları ile Sehm ibn Amr oğulları hakkında nazil olduğu söylenmiştir. Bu iki kabile arasında bir üstünlük yarışı varmış. Bu üstünlük yarışında sayılarıyla övünmeye başlamışlar. Önce ileri gelenleri sonra hayatta olanlarını saymışlar. Bunda Abdimenaf oğulları fazla çıkmış, sonra da bununla yetinmeyip mezarlıklardaki ölülerini saymaya kalkmışlar. Bu sayımda da Sehm oğulları üç farkla daha çok çıkmış ve işte Allah Teâlâ onların bu üstünlük yarışı üzerine bu sureyi indirmiştir.
3- Bu bilgilerle beraber, iki rakip kabilenin veya kabilelerin birbiriyle güç yarışı üzerine indiği söylense de, surenin mesajı her zaman ve mekâna, özellikle de yığma tutkusunun esiri olmuş biz modern insana ve modern toplumadır.


TEKASÜRKONUSU/MESAJ
1- Sure, insanların, hayatın aldatıcı yönleriyle meşgul olmaları, dünya malına düşkünlüklerini ve âhiret hayatındaki durumlarıyla ilgili bilgi vermektedir.
2- İnsanlar, genellikle sayısal üstünlüğü haklı olmak, doğru yolda bulunmak konularında ikna edici bir delil gibi algılamaktadırlar. Hâlbuki birçok kimsenin bir görüş etrafında toplanmasının, o görüşü haklı kılmayacağı gibi, niteliksiz çokluğun bir anlam ifade etmeyeceği de bu surede anlatılmaktadır.
3- Nicelik ve nicel çokluk bir anlam ifade etmez. Kişi, mal ve nüfus çokluğuyla övünmeyi bırakıp, iyi amellere önem vermelidir. İmana ve iyi amellere önem vermeyip de sayısal çokluklarıyla övünenler, kıyamet gününde bunun ne kadar boş olduğunu anlayacaklardır.



               TEFSİRİ
(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.'
Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü.”

Tekâsür terimi; bu sure bağlamında özellikle, ‘yüksek bir amaç gütmeden, neden-niçin demeden mal, evlat, yardımcı ve hizmetçi gibi her devrin telakkisine göre çokluğuyla övünülen şeyleri, büyük bir tutkuyla durmadan çoğaltma yarışına girişmek, manevî ve ahlâkî sorumluluğunu düşünmeden alabildiğine kazanma hırsına kendini kaptırmak’ anlamına gelmektedir. Bir başka tanımla söyleyecek olursak; ‘Çoğaltma için ihtirasla çırpınma’ yani ‘taşınır veya taşınmaz, gerçek veya hayalî kazançları artırma ihtirası’ anlamına gelir. Bu bağlamda, ‘insanın daha çok konfor, daha fazla maddi servet, insanlar veya tabiat üzerinde daha çok güçlü otorite ve kesintisiz bir teknolojik ilerleme için çırpınma saplantısını ifade eder. Buna bağlı olarak, gelişen aşırı istek ve dünyaya meyil mantığı, hem bireyi hem de o bireyin muadillerinin olduğu toplumu yavaş yavaş, belli ahlâkî ve manevî değerleri hiçe sayarak oluşturulan bir hayata doğru götürecek ve sonuçta bireyi ve toplumu huzursuzluğa götüren bir yapı oluşacaktır.

Sure, Tekâsür kavramıyla Cahiliye toplumunun zihniyet yapısını tanıtmakla beraber, -lafzın özel olması, hükmün umumi olmasına mani değildir tabiriyle birlikte düşünecek olursak- evrensel bir mesaj içermekte, genel bir tespit ve dolayısıyla bir uyarı mantığı da taşımaktadır. Günümüz modern toplumunun en büyük baş belası olan kapitalizm zihniyeti de tam burada örnek olarak gösterilebilecek bir durumdadır. Sözde ‘Gelişmiş’ denilen ülkelerin temel zihniyeti olan kapitalizmin temel esası da, ‘durmadan üretmek, tüketip tekrar üretmek, kârı ve serveti sınırsızca çoğaltmaktır.’ Bu yönüyle tam da çağdaş bir örnektir. Bizlerin ve modern toplum olarak adlandırdığımız günümüz yapısının dünyevileşme tutkusuna-belasına parmak basmaktadır.
Bu durumun ortaya çıkardığı sonuç ise, Allah (cc)’ın, Zariyat suresinin 56. âyetinde dile getirdiği; ‘Ben, cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım’ ifadesinde kendini bulan kulluk bilincinin üzerini örten bir yapıya doğru gittiğini gözler önüne sermektedir. Tam burada şu hususu dile getirelim; İnsan zengin olabilir. İşi-gücü, ticareti yerinde olabilir. Helal kazanca ve yediklerinin temiz olmasına dikkat ediyor ve Allah (cc)’ın bir lütfu olarak belli imkân ve olanaklara sahipse buna söylenecek söz yoktur. Surede sözü edilen eleştiri, ‘çok mal’ değil, ‘mal az da olsa onu çoğaltma tutkusu’nadır. Gönül geleneğinin önemli kilometre taşlarından biri olan Kuşeyri, o nadide Risale’sinde, Cüneyd-i Bağdadi’nin enfes bir sözünü aktarıyor: “ Fakr1, hiçbir şeye sahip olmaman değil, dünyalara sahip olsan da hiçbir şeyin sana sahip olmasına izin vermemendir.” Bir diğer sonuç ise, manevî ve ahlâkî değerleri ve birikimleri sistem dışı bırakan, hatta tahrip eden bu yarış, dünyada en fazla yayılan virüs olan mutsuzluk virüsünü tetiklemektedir. Ve yeryüzüne kulluk için gelen insanoğlu, yukarıdaki durumlarla karşılaşınca müthiş bir tatminsizlik-yetişememe-sahip olamama vb. duygularla boğuşup durmakta ve boğulup kalmaktadır. Burada yapılması gereken, dünya hayatının devamını sağlayan her bir şeyi -mal, evlat, para, altın-gümüş, kadınlar, oğullar, mevki, makam vb- istenilen ölçüde kullanılmasını sağlamaktır. Bu hususla alakalı birkaç ayet aktaralım:
Kuşku yok ki insan, pek tatminsiz yaratılmıştır.”2
Kadınlara, oğullara, kantar-kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir. Oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.”3
(Dünya hayatının geçiciliğiyle alakalı ilgili ayetler: 3/185; 4/77; 6/32; 18/7-8, 45; 29/64; 40/38-39; 57/20 bakılabilir.)
Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur.”4


Hayır; ileride bileceksiniz.
Yine hayır; ileride bileceksiniz.
Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız.”
Üç ayetinde başında bulunan ve ‘Hayır’ anlamına gelen KELLÂ edatı, ebedî olan âhiret hayatını, orada verilecek hesabı ve bu hesap için hazırlık yapmayı unutup da fani olan ve ancak daha yüksek amaçlar için kullanıldığında bir değer ifade eden mal, mülk vb. imkânları bilinçsizce çoğaltma yarışına girişip, bunlarla övünmenin korkunç bir gaflet ve yanılma olduğu gerçeğini vurgulamak maksadıyla üç defa tekrarlanmıştır. Bir pekiştirme, derinlik ve korkunçluk ve ileri de olacak olana ağır bir işaret vardır. Çoğaltma yarışındayken anlayamadıkları, anlamak istemedikleri, bu şaşkınlık içindeki durumlarından uyandırmak maksatlı bir uyarı söz konusudur. İleri ki ayette de ifade edilecek olan o korkunç durum; CEHENNEM’e net bir vurgu vardır.


Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette göreceksiniz.
Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne'l Yakîn) görmüş olacaksınız.
Sonra o gün, her nimetten sorguya çekileceksiniz.”
Daha önce ilim ve bilgiyle uyarılan insan, şimdi de birebir görerek uyarılıyor. O çılgınca yanan ateş, hiç kimse orada olmak istemez. Farkına varan ve farkındalıkla bu hayatı yaşayanların –umarız uzak olacakları- bu kavurucu cehennem ateşinden uzak kalacaklardır. Ama istenilene göre yaşamayanlar ne yapacaklar? Halleri nice olacak? Kim yardım edecek onlara? İşte birkaç ayet;
Eğer, yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır.”5
Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!”6
Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir. O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.”7
Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin. Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur. Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar. Bunlar sanki birer kızıl devedir.”8
Hayır! Andolsun ki o, Hutâme’ye atılacaktır. Hutame’nin ne olduğunu sen ne bileceksin? O, Allah’ın, yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir. Şüphesiz uzatılmış direkler arasında (bağlı oldukları hâlde) ateş onların üzerine kapatılacaktır.”9 (Allah Muhafaza Eylesin)(Âmin)
Cehenneme vurgudan sonra gelen ayette ise, dünya nimetleri içine zevk-ü sefa süren ve dalıp gitmişler için akıllarını başına toplayan, şaşkınların dikkatini toplayan o sarsıcı ayet geliyor. O ellerindeki nimetleri nereden elde edip, nerede tükettiklerinden, bir itaatten elde edip bir itaate mi yoksa bir isyandan elde edip başka bir isyanda mı tükettiklerinden, helalden kazanıp helalde mi, yoksa haramdan kazanıp haramda mı harcadıklarından, şükür mü yoksa küfür mü ettiklerinden, verilen nimetlerden sadece kendisi mi istifade etti insanoğlu yoksa başkalarını da faydalandırdı mı? Bütün bunlardan mutlaka sorguya çekilecek insanoğlu. Biraz sayalım elimizdeki nimetleri; sağlık, soluduğumuz temiz hava, elimiz-ayağımız, aklımız, vücudumuzun tam ve noksansız olması, kalbimizdeki iman, çoluk-çocuğumuz vb… Bu verilen nimetlerin her birine ayrı ayrı; kalple, lisanla ve fiilen şükür gerekir.

O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.”10


             SON SÖZ
İnsanın sermayesi ömrüdür.O ise, her nefes, her saat harcanılıp tükenmekte ve her nefes geçtikçe o nimetlerin sonu ve hesabı yaklaşmaktadır.


                                                                BİZE DÜŞENLER
» Allah’ın emirleri unutulmamalıdır. Nimetler bize tavsiye edilen şekilde kullanılmalıdır.
» Bize bir lütuf olarak bahşedilen nimetler bizi kibre, gurura, övünmeye götürmemelidir.
» Bu hayatımızın sonunda çabamız olarak karşımıza ne çıkacak? Mutluluk mu? Bahtsızlık mı?
» Sonumuzun kötü olmaması için kavli ve fiili dua yapılması gerekir.
» Kabirleri ziyaret etmemiz gerekir. Ama bu ziyaret, bizi dünyaya yaklaştıran değil ölüme yaklaştıran olmalıdır.


Muhakkak ki Allah doğru söylemiştir



1 Fakirlik, yoksulluk / Varlıktan geçme, yalnız Allah’a muhtaç olma.
2 70/Mearic/19
3 3/Al-i İmran/14
4 13/Rad/28
5 2/Bakara/24
6 66/Tahrim/9
7 70/Mearic/15-18
8 77/Mürselat/29-33
9 104/Hümeze/4-9

10 14/İbrahim/34

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sahabe Hatıraları

Sahabe Hatıraları, Elif Erdem, Hale Şahin ve Rukiye Aydoğdu Demir hanımefendilerin kaleminden çıkan ve sahabe efendilerimizin hayat hikâyelerine dair bize tablolar çizen/sunan bir kitap. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) bizlere örnek ve önder olarak gönderilmiştir. Vahyin gelişinden, gözlerini bu dünyaya kapadığı ana kadar sözleri ve davranışlarıyla Ümmet-i Muhammed’e rehberlik etmiştir.  Efendimiz’in bu hayat serüveninde kendisinin yanı başında ve dizi dibinde birçok yol arkadaşı olmuş ve onlarla geçirdiği zaman dilimi içerisinde de tarih sayfalarına kaydedilen ve nesilden nesile aktarılan nice hatıralar var olagelmiştir. Sahabe efendilerimiz, vahyin ilk muhatapları olan ve bu vahyin tebliğcisi Nebi (s.a.v)’i “âdeta başlarına konan bir kuşu ürkütmemek istercesine” dinleyen, dinlediklerinin etkisiyle yürekleri imanla çarpan ve “Asr-ı Saadet” iklimine yelken açan kimseler olarak bizlere de örnek olan kişilerdir. Peygamberimiz (sav)’in terb...

Uyanmak Üzere Olan Bir Adam

UYANMAK ÜZERE OLAN BİR ADAM Hasan Harmancı Büyüyenay Yayınları / Öykü/Hikâye / 103 Sh. Uyuyamış bir adam olarak yazıyorum “Uyanmak Üzere Olan Bir Adam” hakkında… Kulağımda Sedat Anar üstadın muhteşem performansıyla o güzelim santur sesi ve güftesi Niyazi Mısrî’ye ait olan ‘İnsan’ adlı parçası. “Kararmış gönlün ey gâfil, nasihat neylesin sana, Hâcerden katıdır kalbin, öğüt kâr etmeyen insan!” İşte bu insanın sebebiyetiyle ortaya çıkan koronavirüs günlerinin bir fiil devam ettiği zaman dilimlerinden geçiyoruz millet ve ümmet olarak yani bir fiil insanlık olarak... ‘Ne oldu? Ne olacak?’ ve benzeri soruların çokça sorulduğu zaman dilimlerinden geçiyoruz. ‘Bugün vefat sayısı düşmüş baksana’ dediğimiz zaman dilimlerinden… Bunu önceki günlerin ve dünyadaki vefat eden insanların çokluğuyla kıyas ederek ama aynı zamanda bir “can”ın, hangi “can”ların yüreğinden kopup gittiğini tam da kestiremeden söylediğimiz zamanlardan… ‘Vaka sayısı iyi ya, binin altına düşmüş’ dediğimiz za...