●
TEKÂSÜR
SÛRESİ ●
▼
MEALİ
Rahman
ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla…
- (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.'
- Öyle ki (bu,) mezarları ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü.
- Hayır; ileride bileceksiniz.
- Yine hayır; ileride bileceksiniz.
- Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız, (böyle yapmazdınız.)
- Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette göreceksiniz.
- Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne'l Yakîn) görmüş olacaksınız.
- Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz.
GENEL BİLGİ
Tekâsür suresi, Kur’an-ı
Kerim’in 102. suresi olup, 8 ayetten oluşmaktadır. Mekki bir
suredir. Kevser suresinden sonra, Maun suresinden önce inmiştir.
İlk ayette geçen, Tekâsür kelimesi, sureye isim olmuştur.
Elhâküm ve Makbûre isimleriyle de anılmıştır.
SEBEB-İ
NÜZUL
1-
Yahudiler hakkında nazil olduğuna dair rivayet vardır. “Onlar:
‘Biz filan oğullarından, filan oğulları da filan oğullarından
çokturlar’ dediler ve çoklukla övünmeleri onları meşgul etti
de, delâletleri üzere öldüler.
2-
Kureyş’ten iki
kabile olan, Abdimenaf oğulları ile Sehm ibn Amr oğulları
hakkında nazil olduğu söylenmiştir. Bu iki kabile arasında bir
üstünlük yarışı varmış. Bu üstünlük yarışında
sayılarıyla övünmeye başlamışlar. Önce ileri gelenleri sonra
hayatta olanlarını saymışlar. Bunda Abdimenaf oğulları fazla
çıkmış, sonra da bununla yetinmeyip mezarlıklardaki ölülerini
saymaya kalkmışlar. Bu sayımda da Sehm oğulları üç farkla daha
çok çıkmış ve işte Allah Teâlâ onların bu üstünlük yarışı
üzerine bu sureyi indirmiştir.
3-
Bu bilgilerle beraber, iki rakip kabilenin veya kabilelerin
birbiriyle güç yarışı üzerine indiği söylense de, surenin
mesajı her zaman ve mekâna, özellikle de yığma tutkusunun esiri
olmuş biz modern insana ve modern toplumadır.
TEKASÜRKONUSU/MESAJ
1- Sure, insanların, hayatın
aldatıcı yönleriyle meşgul olmaları, dünya malına
düşkünlüklerini ve âhiret hayatındaki durumlarıyla ilgili
bilgi vermektedir.
2- İnsanlar, genellikle sayısal
üstünlüğü haklı olmak, doğru yolda bulunmak konularında ikna
edici bir delil gibi algılamaktadırlar. Hâlbuki birçok kimsenin
bir görüş etrafında toplanmasının, o görüşü haklı
kılmayacağı gibi, niteliksiz çokluğun bir anlam ifade etmeyeceği
de bu surede anlatılmaktadır.
3- Nicelik ve nicel çokluk bir
anlam ifade etmez. Kişi, mal ve nüfus çokluğuyla övünmeyi
bırakıp, iyi amellere önem vermelidir. İmana ve iyi amellere önem
vermeyip de sayısal çokluklarıyla övünenler, kıyamet gününde
bunun ne kadar boş olduğunu anlayacaklardır.
TEFSİRİ
“(Mal,
mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp,
kendinizden geçirdi.'
Öyle
ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze)
kadar sürdü.”
Tekâsür terimi; bu sure
bağlamında özellikle, ‘yüksek bir amaç gütmeden, neden-niçin
demeden mal, evlat, yardımcı ve hizmetçi gibi her devrin
telakkisine göre çokluğuyla övünülen şeyleri, büyük bir
tutkuyla durmadan çoğaltma yarışına girişmek, manevî ve ahlâkî
sorumluluğunu düşünmeden alabildiğine kazanma hırsına kendini
kaptırmak’ anlamına gelmektedir. Bir başka tanımla söyleyecek
olursak; ‘Çoğaltma için ihtirasla çırpınma’ yani ‘taşınır
veya taşınmaz, gerçek veya hayalî kazançları artırma ihtirası’
anlamına gelir. Bu bağlamda, ‘insanın daha çok konfor, daha
fazla maddi servet, insanlar veya tabiat üzerinde daha çok güçlü
otorite ve kesintisiz bir teknolojik ilerleme için çırpınma
saplantısını ifade eder. Buna bağlı olarak, gelişen aşırı
istek ve dünyaya meyil mantığı, hem bireyi hem de o bireyin
muadillerinin olduğu toplumu yavaş yavaş, belli ahlâkî ve manevî
değerleri hiçe sayarak oluşturulan bir hayata doğru götürecek
ve sonuçta bireyi ve toplumu huzursuzluğa götüren bir yapı
oluşacaktır.
Sure, Tekâsür kavramıyla
Cahiliye toplumunun zihniyet yapısını tanıtmakla beraber, -lafzın
özel olması, hükmün umumi olmasına mani değildir tabiriyle
birlikte düşünecek olursak- evrensel bir mesaj içermekte, genel
bir tespit ve dolayısıyla bir uyarı mantığı da taşımaktadır.
Günümüz modern toplumunun en büyük baş belası olan kapitalizm
zihniyeti de tam burada örnek olarak gösterilebilecek bir
durumdadır. Sözde ‘Gelişmiş’ denilen ülkelerin temel
zihniyeti olan kapitalizmin temel esası da, ‘durmadan üretmek,
tüketip tekrar üretmek, kârı ve serveti sınırsızca
çoğaltmaktır.’ Bu yönüyle tam da çağdaş bir örnektir.
Bizlerin ve modern toplum olarak adlandırdığımız günümüz
yapısının dünyevileşme tutkusuna-belasına parmak basmaktadır.
Bu durumun ortaya çıkardığı
sonuç ise, Allah (cc)’ın, Zariyat suresinin 56. âyetinde dile
getirdiği; ‘Ben, cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler
diye yarattım’ ifadesinde kendini bulan kulluk bilincinin üzerini
örten bir yapıya doğru gittiğini gözler önüne sermektedir. Tam
burada şu hususu dile getirelim; İnsan zengin olabilir. İşi-gücü,
ticareti yerinde olabilir. Helal kazanca ve yediklerinin temiz
olmasına dikkat ediyor ve Allah (cc)’ın bir lütfu olarak belli
imkân ve olanaklara sahipse buna söylenecek söz yoktur. Surede
sözü edilen eleştiri, ‘çok mal’ değil, ‘mal az da olsa onu
çoğaltma tutkusu’nadır. Gönül geleneğinin önemli kilometre
taşlarından biri olan Kuşeyri, o nadide Risale’sinde, Cüneyd-i
Bağdadi’nin enfes bir sözünü aktarıyor: “ Fakr1,
hiçbir şeye sahip olmaman değil, dünyalara sahip olsan da hiçbir
şeyin sana sahip olmasına izin vermemendir.” Bir diğer sonuç
ise, manevî ve ahlâkî değerleri ve birikimleri sistem dışı
bırakan, hatta tahrip eden bu yarış, dünyada en fazla yayılan
virüs olan mutsuzluk virüsünü tetiklemektedir. Ve yeryüzüne
kulluk için gelen insanoğlu, yukarıdaki durumlarla karşılaşınca
müthiş bir tatminsizlik-yetişememe-sahip olamama vb. duygularla
boğuşup durmakta ve boğulup kalmaktadır. Burada yapılması
gereken, dünya hayatının devamını sağlayan her bir şeyi -mal,
evlat, para, altın-gümüş, kadınlar, oğullar, mevki, makam vb-
istenilen ölçüde kullanılmasını sağlamaktır. Bu hususla
alakalı birkaç ayet aktaralım:
“Kadınlara, oğullara,
kantar-kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere,
ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel
gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir. Oysa
gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.”3
(Dünya hayatının geçiciliğiyle
alakalı ilgili ayetler: 3/185; 4/77; 6/32; 18/7-8, 45; 29/64;
40/38-39; 57/20 bakılabilir.)
“Onlar, inananlar ve kalpleri
Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak
Allah’ı anmakla huzura kavuşur.”4
ﻮ
“Hayır;
ileride bileceksiniz.
Yine
hayır; ileride bileceksiniz.
Hayır;
eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız.”
Üç ayetinde
başında bulunan ve ‘Hayır’ anlamına gelen KELLÂ edatı,
ebedî olan âhiret hayatını, orada verilecek hesabı ve bu hesap
için hazırlık yapmayı unutup da fani olan ve ancak daha yüksek
amaçlar için kullanıldığında bir değer ifade eden mal, mülk
vb. imkânları bilinçsizce çoğaltma yarışına girişip,
bunlarla övünmenin korkunç bir gaflet ve yanılma olduğu
gerçeğini vurgulamak maksadıyla üç defa tekrarlanmıştır. Bir
pekiştirme, derinlik ve korkunçluk ve ileri de olacak olana ağır
bir işaret vardır. Çoğaltma yarışındayken anlayamadıkları,
anlamak istemedikleri, bu şaşkınlık içindeki durumlarından
uyandırmak maksatlı bir uyarı söz konusudur. İleri ki ayette de
ifade edilecek olan o korkunç durum; CEHENNEM’e net bir vurgu
vardır.
ﻮ
“Andolsun, o çılgınca
yanan ateşi de elbette göreceksiniz.
Sonra onu, gerçekten yakîn
gözüyle (Ayne'l Yakîn) görmüş olacaksınız.
Sonra o gün, her nimetten
sorguya çekileceksiniz.”
Daha önce ilim ve bilgiyle
uyarılan insan, şimdi de birebir görerek uyarılıyor. O çılgınca
yanan ateş, hiç kimse orada olmak istemez. Farkına varan ve
farkındalıkla bu hayatı yaşayanların –umarız uzak olacakları-
bu kavurucu cehennem ateşinden uzak kalacaklardır. Ama istenilene
göre yaşamayanlar ne yapacaklar? Halleri nice olacak? Kim yardım
edecek onlara? İşte birkaç ayet;
“Eğer, yapamazsanız -ki
hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar
olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır.”5
“Ey Peygamber! Kâfirlere ve
münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların
varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!”6
“Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz
cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir. O, (hakka) arka
döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı
kendine çağırır.”7
“Onlara şöyle denecek:
“Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin. Üç kola
ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden
korur. Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde
kıvılcımlar saçar. Bunlar sanki birer kızıl devedir.”8
“Hayır! Andolsun ki o,
Hutâme’ye atılacaktır. Hutame’nin ne olduğunu sen ne
bileceksin? O, Allah’ın, yüreklere işleyen tutuşturulmuş
ateşidir. Şüphesiz uzatılmış direkler arasında (bağlı
oldukları hâlde) ateş onların üzerine kapatılacaktır.”9
(Allah
Muhafaza Eylesin)(Âmin)
Cehenneme vurgudan sonra gelen
ayette ise, dünya nimetleri içine zevk-ü sefa süren ve dalıp
gitmişler için akıllarını başına toplayan, şaşkınların
dikkatini toplayan o sarsıcı ayet geliyor. O ellerindeki nimetleri
nereden elde edip, nerede tükettiklerinden, bir itaatten elde edip
bir itaate mi yoksa bir isyandan elde edip başka bir isyanda mı
tükettiklerinden, helalden kazanıp helalde mi, yoksa haramdan
kazanıp haramda mı harcadıklarından, şükür mü yoksa küfür
mü ettiklerinden, verilen nimetlerden sadece kendisi mi istifade
etti insanoğlu yoksa başkalarını da faydalandırdı mı? Bütün
bunlardan mutlaka sorguya çekilecek insanoğlu. Biraz sayalım
elimizdeki nimetleri; sağlık, soluduğumuz temiz hava,
elimiz-ayağımız, aklımız, vücudumuzun tam ve noksansız olması,
kalbimizdeki iman, çoluk-çocuğumuz vb… Bu verilen nimetlerin her
birine ayrı ayrı; kalple, lisanla ve fiilen şükür gerekir.
“O,
istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın
nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan
çok zalimdir, çok nankördür.”10
SON SÖZ
İnsanın
sermayesi ömrüdür.O ise, her nefes, her saat harcanılıp
tükenmekte ve her nefes geçtikçe o nimetlerin sonu ve hesabı
yaklaşmaktadır.
BİZE
DÜŞENLER
»
Allah’ın emirleri
unutulmamalıdır. Nimetler bize tavsiye edilen şekilde
kullanılmalıdır.
»
Bize bir lütuf olarak
bahşedilen nimetler bizi kibre, gurura, övünmeye götürmemelidir.
»
Bu hayatımızın
sonunda çabamız olarak karşımıza ne çıkacak?
Mutluluk mu?
Bahtsızlık mı?
»
Sonumuzun kötü
olmaması için kavli ve fiili dua yapılması gerekir.
»
Kabirleri ziyaret
etmemiz gerekir. Ama bu ziyaret, bizi dünyaya yaklaştıran değil
ölüme yaklaştıran olmalıdır.
●Muhakkak
ki Allah doğru söylemiştir●
1
Fakirlik, yoksulluk / Varlıktan geçme, yalnız Allah’a muhtaç
olma.
2
70/Mearic/19
3
3/Al-i İmran/14
4
13/Rad/28
5
2/Bakara/24
6
66/Tahrim/9
7
70/Mearic/15-18
8
77/Mürselat/29-33
9
104/Hümeze/4-9
10
14/İbrahim/34
Yorumlar
Yorum Gönder