ALAK SURESİ
*Yaratan
Rabbinin adıyla oku!
‘Göklerin,
yerin ve arasındakilerin, doğunun-batının, iki doğunun iki
batının, doğuların ve batıların’ en fazla olarak da
‘âlemlerin Rabbi’ ve başka bir deyişle ‘göklerin, yerin,
sizin ve atalarınızın Rabbi’ olan Allah adına oku!
Kalbine
yazılan vahyin ışığında hakikatin parçaları arasında bağ
kur! Varlığı Allah merkezli bir okumaya tabi tut!
Allah’tan
bağımsız bir okumayı reddet. Ve bundan böyle ayet ayet, sure
sure muhatap olacağın bu kitabı, güzelce anlamak ve
anlamlandırmak, zihnine nakşedip hayatına yansıtmak ve
vazgeçilmez görevin olan tebliğe vasıta kılmak için, beşeri
sistem ve inançlar adına değil de, sadece ve sadece Rabbin adına
oku!
*O,
insanı bir alakadan (embriyodan) yarattı.
Seni,
rahim duvarına tutunarak orada asılı bir şekilde tutan, kan
pıhtısına benzeyen basit bir yumurta hücresinden yaratan ve aşama
aşama konuşma, düşünme, okuma, öğrenme ve öğretme
yeteneklerine sahip üstün bir varlık haline getiren Rabbin, her
zaman ve her mekânda kendisine hamd edilmeye layık tek merciidir.
*Oku!
Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
El-
Ekrem sıfatı, ‘herhangi bir karşılık almadan ve beklemeden
sınırsızca veren’ anlamına gelir. Senin saymaya gücünün
yetmeyeceği kadar nimet bahşeden Allah, ilmini genişletip,
yüreğini ve gönlünü vahyin bilgisiyle kuşatıp, ilim ve hikmet
verip, sana daha da büyük bir nimet bahşedecektir.
*O
Rab ki kalemle yazmayı öğretti.
Kalem,
bir semboldür. Kalem yazıyı temsil eder. Söz uçucu, yazı
kalıcıdır. Bundan dolayı denir ki, ‘ilim avlamak, yazı ise avı
bağlamaktır.’
O
Allah ki, kalem ve benzeri eğitim araçları ile gerek vahiy
bilgisini, gerekse beşeri bilgi ve tecrübeleri yazıp muhafaza
ederek, sonraki nesillere aktarma ve böylece ilim ve hikmet yolunda
ilerleme sanatını öğretendir.
*İnsana
bilmediği şeyleri öğretti.
Her
türlü nimetle muhatap kıldığı insanı Allah, nimetlerini
vermeye devam etmektedir. Nasıl bir hayat yaşayacağının
bilgisini içinde barındıran vahyi ve bu vahyin hayata yansımasını
en güzel biçimde örneklendiren Resulü göndermiştir. Fakat insan
nimetin kadr-u kıymetini bilemez.
*Hayır!
Doğrusu (kâfir) insan azgınlık eder.
Verilen
nimetler karşısında ezilip bükülmesi gereken insan, defalarca
hamd etmesi ve şükretmesi gerekirken, azgınlıkla hareket eder. Ve
insan aslında bu karakterini doğru bir bakış açısı- Allah
merkezli bir okuma- yakalayamamasının sonucunda elde eder.
“
Doğrusu insanoğlu, açgözlü
(ve doyumsuz bir karakterde) yaratılmıştır.” (70
Mearic 19)
Ama
ne var ki o, bu özelliğini kullanıp daha mükemmele ulaşmak için
çaba harcaması ve böylece kendisini Allah katında yücelere, daha
yücelere ulaştıracak güzel davranışlar göstermesi gerekirken,
bu hassasiyetlerini kullanmaz ve zararlı çıkan kendisi olur.
*Kendisinin
muhtaç olmadığını zannettiği için.
Bu
bir kapristir. İnsan aslında kendisinin ne kadar aciz olduğunu
hayatın her safhasında görür ve bilir. Eline bir diken battığında
veya vücudunun herhangi bir yeri ağrıdığında kendisinin
acizliğini hemen fark eder. Ve fakat insan, kendi kendine yettiğini,
aklının her şeye yeteceğini ve kendisinin her türlü ihtiyacın
üstünde olduğu gibi bir yanlış düşünceye kapıldı mı, işte
insan için asıl felaket o zaman başlar.
*Muhakkak
ki dönüş mutlaka Rabbinedir.
Rabbin
huzuruna dönüş yapmayacak hiç kimse yoktur. Her canlı varlık
ölümü tadacaktır. Ve insan kendi hayatının başlangıcından bu
yana kendisine verilen makam, güç, servet, saltanat vb. birçok
nimeti bırakıp Rabbinin huzuruna çıkacaktır.
“Her
kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre
kadar şer işlemişse onu görecektir.” (99
Zilzal 7–8)
Böylece
öteki dünyada kurulacak olan büyük mahkemede herkes yapıp
ettiğinin ve geride eksik bıraktığı şeylerin hesabını
verecektir. Hayatın farkında olan bir Müslüman’ın yapması
gereken ise, hayatta esaslı bir duruşa sahip olup, safını bilmesi
ve netleştirmesi gerekir.
*Namaz
kıldığı zaman, bir kulu engelleyeni gördün mü?
İnancı
doğrultusunda bir hayat yaşamak isteyen her insan –ister hak
ister batıl olsun- her çağda engellemelerle karşı karşıya
kalır. Kâbe’de –ki burası yeryüzün merkezi ve Allah’ın
yeryüzündeki ‘eli’ olarak tarif edilen mekân- namaz kılmak
isteyen Resul’e Ebu Cehil engel olmaya çalışmıştır. Burada
engel olunmak istenen, sadece hareketlerden ibaret olan bir eylem
değil, onun temsil ettiği bir hayat nizamını engellemeye
çalışmaktır. Şuayb Peygamber’e karşı duran şahısların
tepkisi ‘Sana bunu namazın mı emrediyor?’ ibaresinden yola
çıkacak olursak, namazın temsil ettiği hayat nizamı bu dünyanın
sonuna kadar devam edeceği gibi,
buna
engel olmak isteyen Ebu Cehil mantığı da onunla beraber bu
dünyanın sonunu görecektir.
*Gördün
mü (ne dersin?), ya o (kul) doğru yolda olur,
Sizler
engellemeye çalışsanız da O kul ve O kulun yolunu takip eden
güzide insanlar, Rablerine kulluk etmeye, oruçlarını tutmaya,
batılla mücadeleye, başlarını örtmeye, vahyi hayatlarına
taşımaya ve engel olmaya çalışanların göremedikleri doğruları
görmeye ve yine onların yakalayamadıkları kaliteli bir hayatı
yaşamaya her daim devam edeceklerdir. Ve bu yolun yolcuları doğru
yoldan sapmamak için Resulün izinden gitmeye devam etmektedirler.
*Veya
kötülüklerden sakınmayı emrederse?
Resulün
yaptığı o kokuşmuş dünyanın ortasında erdemli bir hayat
sürmek ve bunu insanlara aktarmaktı. En geniş kapsamıyla iyiliği
emredip, kötülüklerden sakındırmak eylemi bir Müslüman’ın
vazgeçilmezidir. Bu çabaların sonunda –inşallah- Rabbim zafer
nasip edecektir. Ve Ebu Cehil mantığını devam ettirenler nasıl
var olacaklarsa, kötülüklerden sakındırmayı kendisine hayat
nizamı seçmiş bir zümrede sürekli var olacaktır. Ve bizler
ikinci zümrenin destekçisi olmak gibi bir görev ve sorumluluğa
sahip olmak zorundayız.
*Gördün
mü, ya bu (adam, hakkı) yalanlar, yüz çevirirse,
Biz
hakikatin ve ilkelerin peşinde mi olacağız yoksa şeyhin,
efendinin, parti liderinin veya patronun yolu üzere mi? Onlar sapar
veya yanlış yaparlarsa, ‘benim şeyhim, liderim, efendim ne
yaparsa mutlaka bir hikmeti vardır’ düşüncesinde mi olacağız?
Yoksa, Rabbin indirmiş olduğu ilkelere bağımlı kalacağımıza
hayatımızın üzerine yemin mi edeceğiz?
*O
adam, Allah'ın kendini gördüğünü hiç bilmiyor mu?
Allah,
görür her şeyi. Allah’ın kendisini görmediğini düşünenler
aslında kendilerini görmeyenlerdir. Baka baka ‘görmeyi’
unutanlardır. Zalimin zulmü varsa unutulmasın ki, mazlumunda
Allah’ı vardır. Allah her devirde zulmün lideri olmuş ve bu
liderlerin yolunu takip eden her bir şahıstan mazlumun ‘âh’ını
alacaktır.
*Hayır,
hayır! Eğer o, bu davranışından vazgeçmezse, and olsun ki biz,
onu perçeminden, o günahkâr ve yalancı perçeminden tutup
cehenneme sürükleriz.
İnsan
akıllı bir varlıktır. Allah kendisine göz-iz’an vermiştir.
Olayları iyi gözlemleyen bir şahıs yapıp-ettiklerinin
derecesini, iyi ve kötü değerlerinden hangisini taşıdığını
çok iyi bilir. Ve insan kötülüğün öncüsü ve bunun ısrarlı
takipçisi olursa Allah onu mutlaka cezalandıracaktır. Ve kötülerin
yeri kötü bir döşek olan cehennemdir.
*O
zaman o taraftarlarını yardıma çağırsın.
O
dönemin ve bu dönemin zalim mantığı, o güvendikleri
yandaşlarını, ordularını ve meclislerini yardıma çağırsınlar.
Korkutsunlar. Hapse atsınlar mazlum ve günahsızları. İşkence
etsinler. Yurtlarından ve yuvalarından sürsünler. Ama Allah,
yüreğinde bu davayı dert edinenlerin- taşıyanların- dermanıdır.
*Biz
de Zebanileri çağıracağız.
Cehennem
muhafızları her daim Allah’ın emirlerini beklemektedirler.
Hayatının hakkını vermeyip bir de bu hayat içerisinde ayakta
kalmak ve batıla saplanmamak için çabalayanların hak ve
hukuklarını çiğneyenlere, ‘hak’larını avuçlarına vermeye
her daim hazırdırlar.
*Sakın
ona uyma; sen secde et, Rabbine yaklaş.
Zorbalara
teslim olma! Zorbalık ve baskı aslında kabul edilmeye yüz
tutulmuş bir hakikatin düşünce ve fikir ortamında
reddedilememesinden dolayı güç ve kuvvet yolunu tutup en aciz yolu
seçmektir. Biz benliğimizden uzaklaşmayacağız. Secdelerimizi
çoğaltacağız. Aslında secde teslimiyetin göstergesi olduğundan
bir anlamda teslimiyetimizi de çoğaltmış olacağız. En içten
yapılan dualar bizim şiarımız olacaktır. Hiçbir şeye kayıtsız
kalmayan Allah, bu içten ve samimi dualara mutlaka icabet edecektir.
Ve bizler O’nun kulu ve yolunda yürümeye and içmiş insanlar
olarak zaferin sonunda bizim olacağını ümit ediyoruz. (Âmin)
Yorumlar
Yorum Gönder